Bir varmış, bir yokmuş; iki varmış, üç çokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pireler berber iken, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken çok eski zamanlarda, küçük bir kız yaşarmış…
Günlerden bir gün annesi güzeller güzeli kızına kırmızı bir başlık dikmiş. Başlık kıza o kadar çok yakışıyormuş ki zamanla herkes ona “Kırmızı Başlıklı Kız” diye seslenmeye başlamış.
Masal bu ya Kırmızı Başlıklı Kız, etrafındakiler tarafından çok da sevilmeyen, kurnazlıklarıyla bilinen ve kimseye iyiliği dokunmayan biriymiş.
Annesi bir gün onu yanına çağırmış: “Benim Kırmızı Başlıklı Kızım, bu ekmeklerle bir tas çorbayı al büyükannene götür. Yaşlı kadın çok hasta. Hem seni de özlemiştir.” demiş.
Kırmızı Başlıklı Kız ise, “Yol da çok uzak, neden hep ben gidiyorum ki?” diyerek karşılık verse de sepeti almış ve yola çıkmış.
Büyükannesine giden yol bir ormandan geçiyormuş. Ormanın içerisinde bir kurdun evi varmış. Kurt herkese iyilikler yapar, tüm hayvanlara sahip çıkarmış.
Ormandaki tüm hayvanların güvendiği ve yardıma ihtiyaçları olduğunda kapısını çaldıkları biriymiş. Kırmızı Başlıklı Kız ormandan geçerken bir tesadüf eseri karşısına iyi kalpli kurt çıkmış.
İyi kalpli kurt, üzerindeki garip pelerini ve başındaki başlığıyla dikkat çeken bu kıza:“Nereye gidiyorsun böyle Kırmızı Başlıklı Kız?” diye sormuş. Kırmızı Başlıklı Kız kurdun iyi biri olduğunu bilmiyormuş. Korkarak yanıt vermiş kurda:
“Ormanın öbür ucunda oturan büyükanneme çorba ile ekmek götürüyorum, kendisi çok hasta da…”
“Ya çok geçmiş olsun!” demiş iyi kalpli kurt. İçinden de ”Kızcağıza ve büyükannesine yardım etsem iyi olacak.” diye geçirmiş ve oradan ayrılmış.
Kırmızı Başlıklı Kız bu karşılaşmanın ardından şarkı söyleye söyleye, çiçek toplaya toplaya yoluna devam etmiş. Bu sırada yardım etmek isteyen kurt kestirme yoldan koşa koşa büyükannenin evine varmış bile.
“Tak tak tak!”
“Kim o?”
Ben ormanda yaşayan bir kurdum, size yardım emek için geldim. Torununuz Kırmızı Başlıklı Kız hasta olduğunuzu söyledi.” demiş.
Telaşa kapılan büyükanne hemen arkadaşı ormancıyı aramış ve bir kurdun kapısında kendisine yardım teklif ettiğini söylemiş. Ormancı ise kurdu tanıdığı için o kurdun iyi kalpli bir kurt olduğunu ve yardım teklifini kabul edebileceğini söylemiş büyükanneye. Bunun üzerine yaşlı kadın kapıyı açarak kurdu içeri almış. Ormanda torunu ile tanıştığını söyleyen kurt, büyükanne ile güzel bir sohbete koyulmuş.
İyi kalpli kurt kadının sobasını yakarak üzerinde çorba pişirmeye başlamış. Bu sırada da evi temizleyip düzenlemekle uğraşıyormuş.
Büyükanne evde kendisine yardım eden iyi kalpli kurdun yanında kendini güvende hissederek derin bir uykuya dalmış bile…
Ormanın içinden Kırmızı Başlıklı Kız’ın sesi duyulmuş.
Kırmızı Başlıklı Kız : “Büyükanne ben geldim.” diye seslenmiş.
“Tak tak tak!”
“Kim o?” demiş iyi kalpli kurt.
Kırmızı Başlıklı Kız hemen kurdun sesini tanımış. Az önce ormanda gördüğü kurt olmalı bu sesin sahibi, diye düşünmüş.
Peki ne arıyor ki büyükannesinin evinde?
Kırmızı Başlıklı Kız’ın aklına her zaman olduğu gibi kötü şeyler gelmiş. Kapıyı açan iyi kalpli kurt, büyükannesine yardım etmek için burada olduğunu ve onunla arkadaş olduklarını söylemiş. Bir de sobada büyükannesine eşsiz lezzetlerle dolu bir çorba yaptığını…
Durumdan şüphelenen Kırmızı Başlıklı Kız, sobanın üzerindeki çorbadan içtiğini düşündüğü büyükannesini, kurdun zehirlediğini düşünmüş.
Bu şüphenin hemen ardından Kırmızı Başlıklı Kız bulunduğu ortamdan biraz uzaklaşıp babasını aramış. Büyükannesinin ormandaki bir kurt tarafından zehirlendiğini babasına çoktan söylemiş bile.
Babası da hemen arkadaşlarını arayarak bir kurdun saldırısına uğradıklarını ve silahlarını alıp hemen ormandaki kulübeye gelmelerini istemiş arkadaşlarından.
Hiçbir şeyden haberi olmayan iyi kalpli kurt bu sırada olup bitenden habersiz ev işlerini yapıyor, bir yandan da çorbanın pişmesini bekliyormuş. Bir anda evin etrafında bir sürü eli silahlı adamın belirdiğini gören kurt tehlikeyi fark etmiş.
O anda Kırmızı Başlıklı Kız’la göz göze gelmiş ve
“ Hiçbir şey göründüğü gibi değildir küçük kız. ” demiş.
İyi kalpli kurt pencereden atlayarak oradan uzaklaşmış. Olan bitenin ardından uykusundan uyanan büyükanne, orada olanlara kurdun çok iyi biri olduğunu ve kendisine yardım ettiğini anlatırken Kırmızı Başlıklı Kız yaptığından utanmış…
İyi kalpli kurdu bir daha ne gören olmuş ne de duyan.
İnsanlarla konuşup onlara yardım etmek şöyle dursun bir daha yaklaşmamış bile insanlara iyi kalpli kurt…
Bu masal burada bitmiş…
Bizim bildiğimiz masaldan daha farklı bir olay örgüsü ile karşılaştık bu masalda.
Temel çatışma alışılandan ya da öğrenilenden farklı; iyiyi temsil den karakter kötü, kötüyü temsil eden karakter ise iyi olarak çıktı karşımıza bildiğimiz masalın aksine.
Fakat her masalda, olayda, eylemde olduğu gibi alternatif sonların olabileceği gerçeğiyle bitmiş…
Yukarıdaki klasik masalda geçen her kurdun kötü, her kızın iyi birer masal kahramanı olmayabileceği gerçeğinden yola çıkarak bundan sonraki diyeceklerimiz sadece bakmasını değil görmesini de bilenler içindir… Kişilere, olaylara ve fikirlere bakış açımız; hayatımızda geliştirmemiz gereken en önemli özelliklerimiz arasındadır.
Çünkü bakış açımızdaki sorun, etrafımız hakkında eksik veya yanlış yorum yapmamıza; kişileri, olayları veya fikirleri yanlış değerlendirmemize neden olan yegane faktördür.
Hayatı doğru okumak için;
Net bir bakış açısı,
Sade bir bakış açısı,
Ön yargısız ve ön şartsız bir bakış açısı, lazımdır.
Bakış açımızdaki netlik, sadelik, ön yargısız ve ön koşulsuz bir bakış açısı; her zaman kişi, olay ve fikir üçgeninde doğru gözlem yapmamızı sağlayacak ve değer yargılarımız doğru sonuçlar üzerinde şekillenecektir.
“Penceresi kadar düşer bir eve ayın ışığı.”
Bakış açımızdaki sıkıntılar penceremizi daraltırsa, hayatı doğru okuyamaz ve yanlış çıkarımlarla dolu bir hayatın kahramanı olmaktan da kurtulamayız.
Ayın ışığı da ona göre aydınlatır fikir ve gönül dünyamızı.
Bakış açısını değiştirip kişi, olay ve fikir örgüsünü yeniden anlamlandırmak hayatta başarılı olmanın en temel kurallarındandır.
Çevresine farklı bir gözle bakarak ona göre çevresini yorumlayan bir insan, bakmakla görmek arasındaki o derin uçurumu bir nebze de olsa aşacaktır.
Bulmacalardaki iki resim arasındaki yedi farkı bulun sorularını hatırlarsınız. Bakmak ile görmek arasındaki asıl mesele işte tam da budur.
Bakan insan sadece gözle bakar. Görmek bir derinliği ifade eder.
Akıl, kalp ve gönül işidir görmek…
Bakmak bir göz hareketi ise görmek bir şuur meselesidir.
Bakmak geçici bir eylemse görmek kalıcı bir sonuçtur.
Bakan insan tanır ve anlatır; gören insan ise kavrar ve sorgular…
Özetle burada anlatılmak istenilen; bakış açımız net, sade, ön yargısız ve ön koşulsuz olduğu zaman bakmakla kalmayıp etrafımızdaki kişi, olay ve fikirleri doğru anlamlandıracağımız ve değerlendireceğimiz gerçeğidir.
Doğru anlamlandırılan olguların doğal sonucu olarak da hayatı istendik şekilde yorumlarız.
Ön yargısız bir bakış açısıyla daha iyi tanırız çevremizi…
Sade ve net bir düşünceyle dünyayı doğru okur ve anlamlandırırız.
Şatafatın, hırsın, açgözlülüğün gereksizliğini idrak ederek bunların yerini belki de sadelik ve tevazuya eviririz hayatımızda…
Ön şartsız severiz sevilesi her şeyi…
Ön koşulsuz bir hayatta, geniş bir pencereden bakarız hayata ve gördüklerinin de ötesini görmeye çalışan gözlerle daha çok güzellik katarak dünyamıza, sevgi dolu yaşarız …
Ön yargılı olmamak lazım deyince;
Belki de Pamuk Prenses de tanıdığımız gibi iyi kalpli biri değildi.
Belki de yedi değil, sekiz cüce vardı masalda. Ne dersiniz?