İyilik, insanın içinden taşan en kadim hâllerden biridir. Tarihin her döneminde, farklı coğrafyalarda ve farklı dillerde iyilik üzerine söylenmiş sözler vardır. Antik Yunan’da Aristoteles, insanın erdemli yaşamasının toplumun düzeni için vazgeçilmez olduğunu anlatır. Hint öğretilerinde “dharma” insanın kendi yolunu bulmasının yanında başkasına zarar vermeden yaşamasını salık verir. Doğu’nun bilge kitaplarında iyilik, yalnızca insanlara değil bütün varlıklara yöneltilen bir sorumluluk olarak görülür.
Eski öğretiler bize iyiliğin bireysel bir tercih olmadığını, varoluşun özüyle bağlantılı bir hâl olduğunu fısıldar. Çin’de Konfüçyüs, küçük bir davranışın bütün bir toplumu değiştireceğini söyler. Budist metinlerde şefkat, yalnızca ruhun huzuru için değil, dünyanın düzeni için bir gereklilik olarak anlatılır.
Anadolu irfanı ise bu evrensel öğretileri kendi toprağında yeniden yoğurmuştur. Köylerde suyun pay edilmesi, imecenin hasadı kolaylaştırması, yolcunun evine davet edilmesi… Hepsi iyiliğin toplumsal hayatın dokusuna karıştığını gösterir. Yunus Emre “Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz” dediğinde, iyiliğin insanı ölümsüzleştiren yönünü işaret etmişti. Mevlana “Bir mum, başka bir mumu tutuşturduğunda ışığından eksilmez” sözüyle iyiliğin paylaştıkça çoğaldığını hatırlatmıştı.
“İyilik iyidir” sözü de bu bağlamda yalın ama derin bir öz taşır. İyiliğin iyiliğe gerekçesi yoktur; kendi varlığıyla anlamlıdır. İyiliği yapanı da alanı da dönüştürür. Bir lokma ekmek, bir tebessüm, bir el uzatma, bazen bir kitap, bazen bir türkü… Hepsi iyidir, çünkü insana hayatı taşıyan sıcaklığı hatırlatır.
Büyük İsimlerin Hayatlarından İyilik Kesitleri
Mehmet Âkif Ersoy
İstiklâl Marşı için açılan yarışmayı kazandığında verilen para ödülünü almadı; meblağı Darülmesai adlı hayır kurumuna bağışladı. Bu tavır, yalnızca bir şiirin değil, bir milletin vicdanında iyiliğin simgesi oldu. Âkif, ömrü boyunca vaazlarıyla, yazılarıyla, öğrencilerine verdiği derslerle hep aynı hâli yaşattı: İyilik, karşılık beklenmeden yapılan bir emanetti.
Zeki Müren
Sanat güneşi yalnız sesiyle değil, ölümüyle de iyiliğe karıştı. Bütün mal varlığını Türk Eğitim Vakfı ve Mehmetçik Vakfı’na bıraktı. Bugün hâlâ onun burslarıyla okuyan öğrenciler, onun mirasıyla desteklenen asker aileleri var. Sanatını halka adamıştı; hayatının sonunda da servetini halka emanet etti.
Aziz Sancar
Nobel Kimya Ödülü’nü kazandığında Türkiye’de genç bilim insanlarına destek olmak için TÜBİTAK’la birlikte “Aziz Sancar Burs Programı”nı başlattı. Kendi laboratuvarında Türk araştırmacıların çalışması için imkân sağladı. Ayrıca eşiyle birlikte ABD’de kurduğu “Türk Evi” ile öğrencilere barınma ve kültürel paylaşım ortamı sundu. Onun iyiliği bilimin ışığını gençlere aktarmak oldu.
İsmail Hakkı Tonguç
Köy Enstitüleri’nin kurucusu olarak binlerce köy çocuğunun hayatını değiştirdi. Onun için iyilik, bir çocuğun kalemine defter koymaktı. Enstitülerde yalnız bilgi değil, imece kültürü, dayanışma ve toplumsal fayda öğretildi. Tonguç’un açtığı yol, eğitimle iyiliğin birleşmesinin en büyük örneklerinden biridir.
İhsan Doğramacı
Hacettepe Çocuk Hastanesi’ni kurarak binlerce çocuğun hayatına dokundu. Daha sonra Bilkent Üniversitesi’ni hayata geçirerek Türkiye’nin en büyük vakıf üniversitesini armağan etti. Tıp alanında yetiştirdiği öğrenciler, onun iyiliğini nesiller boyu sürdürdü.
Fuat Sezgin
Ömrünü İslam bilim tarihine adadı. Frankfurt’ta ve İstanbul’da kurduğu enstitülerle unutulmuş bilim insanlarının adlarını gün yüzüne çıkardı. İstanbul’daki İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, onun iyilikle yoğrulmuş emeğinin halkla buluşmuş hâlidir.
Osman Hamdi Bey
19. yüzyılda kültür varlıklarının yağmalandığı bir dönemde, Asar-ı Atika nizamnamesini hazırlayarak Anadolu’nun eserlerini koruma altına aldı. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin kurucusu olarak yalnız sanat değil, kültürel miras için iyiliği kurumsallaştırdı.
Hayrettin Karaca
“Toprak Dede” olarak bilinen Karaca, TEMA Vakfı’nın kurucularındandı. Türkiye’yi karış karış dolaşıp erozyonla mücadele etti, ağaçlandırma kampanyaları başlattı. Ömrünü doğaya adayan bu insan, iyiliğin yalnız insana değil, toprağa da bulaşabileceğini gösterdi.
Fazıl Say
2023 depremlerinin ardından “Bir Kira Bir Yuva” kampanyası için konserler verdi, gelirini depremzedelere bağışladı. Onun piyanosundan yükselen sesler yalnız sanat değil, iyilik çağrısıydı. Say, sanatını hep insanın yararına yönlendirmeyi seçti.
İdil Biret
Küçük yaşta devlet bursuyla Paris’e gönderilen Biret, yeteneğini yalnız kendi için değil, yeni kuşaklar için de kullandı. Arşivini ve kayıtlarını Türkiye’ye armağan etti, genç müzisyenlerin eğitimine destek sağlayacak projelere öncülük etti.
Tersine Sorular¿
- Kendi tabağında artan ekmeği paylaşmazken, dünyanın açlığını nasıl sorabilirsin¿
- Yolda düşene bakmadan geçerken, hangi dua seni göğe taşır¿
- İyilik beklerken hiç iyilik yapmadığını fark ettin mi¿
- Komşunun kapısı kapalıyken, senin pencerenden ışık sızar mı¿
- Tek başına çoğalamayan iyilik, seninle başladığında nasıl büyür¿
- Kalbine dokunmayan bir söz, başkasının yarasına merhem olabilir mi¿
- Bir tebessümünü esirgerken, yüzünde hangi gölgeyi saklıyorsun¿
- Çocuğa öğretilmeyen iyilik, büyüyünce nereden öğrenilir¿
- Toprak kendini doyururken, sen neden paylaşmayı ertelersin¿
- Bir mum başkasını yakarken eksilmiyorsa, sen neden ışığını saklarsın¿
İyiliğin Topluma Yayılması
İyilik, bireysel kalırsa kısa sürede söner. Türk kültürünün asırlardır öğrettiği gibi, “bir elin nesi var, iki elin sesi var.” İyilik tek başına bir kıvılcımken, dayanışmayla büyüyen bir ateşe dönüşür. Tarihimizde hayır kurumları, vakıflar, imece usulü, aşevleri, kervansaraylar hep bu iyiliğin kurumsallaşmış biçimleri oldu. Mehmet Âkif’in ödülünü bağışlaması, Zeki Müren’in mirasını öğrencilere ve askerlere bırakması, Tonguç’un Köy Enstitüleri, Doğramacı’nın üniversitesi, Karaca’nın TEMA’sı, Sancar’ın bursları… Bunların her biri göle maya çalmak gibiydi; bir kişinin çabası bütün toplumu mayaladı.
Bugün ihtiyaç duyulan şey, iyiliği bireysel bir fazilet olarak görmekten çok, toplumsal bir alışkanlık, ortak bir nefes kılmaktır. Nasıl ki köy meydanında yoğurtla mayalanan göl sabırla beklenince bütün köyün sofrasına taşarsa, Anadolu insanının imeceyle kurduğu köprüler, harman zamanı paylaşılan taneler, vakıf sofralarında dağıtılan ekmekler de iyiliğin dalgalarıdır. Bir tebessüm, bir bağış, bir destek… Hepsi büyüyerek topluma yayıldığında artık bireysel değil, bütün bir halkın ortak nefesi olur. Toplumun geleceğini güvence altına alacak en sağlam temel, işte bu bulaşan iyilik hâlidir.