Evrenin içinde bir yerlerde, kendi varlığını sorgulayan geçici bir bilinç… Bu yazı, o bilincin evrene tuttuğu aynadır.

Sessizlikten Seslenişe

Yaklaşık 13.8 milyar yıl önce meydana gelen Büyük Patlama, evrenin başlangıcını işaret etti. Bu olayla birlikte madde, zaman ve uzay ortaya çıktı. Gaz ve toz bulutları milyarlarca yıl boyunca yıldızlara, gezegenlere ve sonunda yaşam barındıran Dünya’ya dönüştü.

Bugün hâlâ bu devasa süreçte nasıl var olduğumuzu, evrenin nasıl işlediğini ve yaratılışın ardındaki gizemi anlamaya çalışıyoruz. Genişlemeye devam eden bir evrende, galaksilerin arasında dönen küçük bir gezegende, kendini sorgulayan canlılar olarak varız: insanız.

Yaşamın Kıvılcımı

Güneş Sistemi’nin kenarında yer alan bu mavi gezegen, zamanla ateşten bir küreden yaşanabilir bir yuvaya dönüştü. Su, hava ve toprak dengesiyle birlikte yaşam için gerekli koşullar bir araya geldi. Bu mucizevi düzenin arkasında, ister bir ilahi kudretin tecellisi, ister kozmik bir denge olsun, insan zihni bu düzeni sorgulamaktan kendini alamadı.

İnsana kadar uzanan bu yaratılış süreci, sadece biyolojik bir evrim olarak değil, bilinç ve sorumlulukla taçlanan bir varoluş olarak düşünülebilir. Düşünen, hisseden ve kendini sorgulayan bu varlık, yani insan, artık yaratılışın izini sadece toprakta değil, gökyüzünde ve yıldızlarda da aramaya başlamıştı.

Evrenin Kendine Dönen Yüzü: Bilinç

Maddenin ve enerjinin içinde beliren bu bilinç hali, evrendeki belki de en büyüleyici fenomendir. “Ben kimim?” diye soran bir varlık… Bu soru, evrenin kendi kendine sorduğu bir soruya da dönüşür bir anlamda.

Carl Sagan’ın sözüyle: “Kozmos içimizde. Bizler yıldızları oluşturan maddelerden yapıldık. Biz, evrenin kendini tanıma yollarından biriyiz.” Bu ifade, insanı sadece bir gözlemci olmaktan çıkarır; evrenin bilince kavşamının somutlaşmış hali olarak görmemizi sağlar.

Bilinç, sadece nöronların kimyası mı, yoksa yaratılışın bilinmezlikleri içinde filizlenen bir mana mı? Beyin sadece hayatta kalmak için mi gelişti, yoksa evreni sorgulayacak bir yansıyı yaratmak için mi? Bu sorular, bilincin sadece bilimsel değil, felsefi bir mesele olduğunu gösterir.

Tesadüf Mü, Zorunluluk Mu? – Antropik İlke

Evren, yaşam için hassas bir dengeyle işliyor gibi görünür. Fiziksel sabitlerdeki ufacık bir oynama, yaşamı imkansız hale getirebilirdi. Bu uyum bir rastlantı mı? Yoksa varlığımız bu dengenin doğrudan sonucu mu?

Antropik ilkeye göre, evren bize uygun görünüyor çünkü biz zaten bu şartlar altında var olabildiğimiz için buradayız. Ama bu görüş, kimilerine yetersiz gelir. O zaman belki de sonsuz sayıda evren vardır, biz sadece yaşamın mümkün olduğu bir tanesinde var olduk. İhtimal düşük, ama varlığımızın kıymetini daha da artıracak kadar etkileyici.

Anlam Arayışı, İnsan Sordukça

Bilim bize evrenin nasıl işlediğini anlatabilir, ama neden işlediğini anlatmaz. Bu eksiklik, insanın “neden varım?” sorusunu hep canlı tutar.

Anlam arayışı bir teselli mi, yoksa bilincin doğal uzantısı mı? Belki de insanı insan yapan şey, bu soruları sormaktan vazgeçmemesidir. Yaşar Kemal’in dediği gibi: “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.”

Geçici olduğumuzu bilmek, anlam arayışını daha da yakıcı hale getirir. Belki de anlam, biz sordukça var olur.

Geleceğe Bakış: Evrende Yolculuğumuz

Bugün, kendi varlığını sorgulayan bir tür olarak sadece geçmişi değil, geleceği de düşünüyoruz. Transhümanizm, insanın biyolojik sınırlarını teknolojiyle aşma arzusunu anlatıyor. Yapay zeka, dijital bilinç, bedensiz varoluş… Tüm bunlar sadece bilim değil, felsefenin de konusu.

Belki bir gün Dünya sadece başladığımız yer olacak. Mars‗ta koloniler, Ay‗da üsler, hatta yıldızlararası yolculuklar… Bunlar sadece mekansal değil, varoluşsal sıçramalar olacak.

İnsan evrende yalnız mı, bilinmez. Ama bir şey kesin: Bu evrende iz bırakmak istiyoruz. Anlam, bilgi, bilinç… Belki ardımızda kalan bunlar olacak.

Tersine Sorular¿

  • Ya evren bizi anlamaya çalışıyorsa, biz susarak mı cevap vermeliyiz¿
  • Bilinç bir varoluş armağanı mı, yoksa taşıması gereken bir yük mü¿
  • Anlamı biz mi yaratırız, yoksa anlam zaten vardır da biz mi denk gelince fark ederiz¿
  • Eğer yokluk kaçınılmazsa, var olmanın bu kadar gürültüsüne gerek var mı¿
  • Kendini bilmek, gerçekten kendine ulaşmak mı; yoksa sonsuza dek sorularla oyalanmak mı¿

Son Söz

Evreni anlamaya çalışan biz miyiz, yoksa evren, bizde kendini mi anlamaya çalışıyor?

Hz. Ali der ki: “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir.”

Yunus Emre ise içimizdeki derinliği şu sözle dile getirir:
“Bir ben var bende benden içeri.”

Belki de bu yazının anlattığı şey tam olarak budur.

By Dr. Ahmet Yalkın

Dr. Ahmet YALKIN, 1979 yılında Yozgat-Boğazlıyan’da doğdu. İlk öğrenimini Yozgat’ta, orta öğrenimini ise Kayseri’de tamamladı. Lisans eğitimini Erciyes Üniversitesi Kimya Bölümü’nde, yüksek lisansını ise aynı alanda Bozok Üniversitesi’nde gerçekleştirdi. 2024 yılında Mersin Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü’nde doktorasını tamamladı. Kariyerine 2002 yılında Yozgat Merkez Atatürk Lisesi’nde öğretmen olarak başlayan Yalkın, çeşitli eğitim kurumlarında öğretmenlik ve idarecilik görevlerinde bulunmuştur. 2014 yılında atandığı Mezitli İlçe Milli Eğitim Şube Müdürlüğü görevinin ardından, 2020 yılından beri Tarsus Üniversitesi’nde meslek hayatına devam etmektedir. Ahmet Yalkın, Avrupa Birliği, kalkınma ajansları ve sosyal-kültürel projelerde koordinatörlük yaparak çeşitli proje ve araştırmalara katkıda bulunmuştur. Fen bilimleri, özel eğitim ve kimya alanlarında bilimsel çalışmalar yürütmüştür. Ayrıca, Fütüristler Derneği ve Mersin Valiliği Proje Koordinasyon Birimi bünyesinde kurulan Mersin Geliştirme ve Araştırma Derneği (MERGAD) Yönetim Kurulu Üyesidir. Bilim ve sanat alanındaki yazılarını kişisel internet sayfasında paylaşmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir