Seksenlerde çocuk olan birçok kişi, “Yakalayın yeşil ışığı, hesaplı parlak bulaşığı...” sloganıyla akıllarda kalan bulaşık deterjanı reklamını hatırlayacaktır. Türkiye’nin ilk markaları, sadece reklamlarıyla evlerimize girmekle kalmadılar, aynı zamanda hayatlarımızın bir parçası oldular.
Örneğin, eskiden mahallenin tüpçüsü kamyonuyla sokaklarda dolaşırken duyulan ses hemen bir markayı akla getirirdi; “Tüpgaz” değil, “Milangaz” sipariş edilirdi. Annem, beni bakkala bulaşık deterjanı almaya gönderirken “deterjan” değil, “Çiti al gel” derdi. O kadar yerleşmişti hayatımıza. Hatta “çitilemek” diye bir fiil türedi; deterjanla eşyaları birbirine sürterek temizlemek anlamında kullanılır oldu.
O dönemlerde;
- Sana yağı dendiğinde margarin,
- Jilet dendiğinde tıraş bıçağı,
- Mavzer dendiğinde uzun namlulu tüfek,
- Selpak dendiğinde ise kâğıt mendil anlaşılırdı.
Burada marka isimleri yazıyorum ama amacım reklam yapmak değil; Türkiye ve dünya markalarının hayatımızdaki kalıcı yerlerini vurgulamak. Marka, bir ticaret malını tanıtıp diğerlerinden ayıran, ürüne özgü bir sembol veya işarettir. Markalar, reklamlarla tanıtımlarını yaparak hayatımıza dâhil olur. Bugün devasa hale gelen reklam pazarında, markaların reklama ayırdıkları bütçeleri tahmin etmek zor değil.
Reklam yoluyla bilinirliği artan markaların gelirleri de yükselir. Bu gelirlerin bir kısmı reklam bütçesine, bir kısmı ise AR-GE (Araştırma ve Geliştirme) faaliyetlerine ayrılır ve bu döngü sürüp gider. Dijital çağda, ihtiyacımız olan her ürün neredeyse bir tık uzağımızda. Artık her ürün, markasıyla beraber hayatımıza dâhil olmak için çok daha kolay bir yol bulabiliyor. İnternet üzerinden dünyanın bir ucundan verilen siparişler, gelişmiş lojistik hizmetlerle kısa sürede elimize ulaşıyor. Globalleşen dünyada üretilen her ürün, markasıyla değer kazanıyor ve markaların ekonomik gücü de bu sayede artıyor.
2023 yılında uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance, Türkiye’nin en değerli markalarını bir kez daha açıkladı. Brand Finance verilerine göre, 2,1 milyar dolarlık marka değeriyle Türk Hava Yolları (THY) “Türkiye’nin en değerli markası” unvanını korudu. THY’yi 1,8 milyar dolarlık marka değeriyle Turkcell ve 1,5 milyar dolarlık değeriyle Arçelik takip etti. Türkiye’nin en değerli 100 markasının toplam değeri yaklaşık 27 milyar dolar olarak hesaplandı.
Listede dikkati çeken bir diğer marka ise savunma sanayii alanındaki başarılarıyla öne çıkan ASELSAN oldu. ASELSAN, yenilikçi teknolojilere yaptığı yatırımlar sayesinde %85 oranında marka değeri artışı kaydederek en yüksek büyüme oranını elde etti. Bu artış, Türkiye’nin teknoloji ve savunma alanında markalaşma gücünü gösterirken, ulusal ekonomiye olan katkısını da gözler önüne seriyor. Son dönemlerde savunma sanayimiz üzerinde kurulan kirli tezgahlar da bunun göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Bu kirli tezgâha TUSAŞ çalışanlarının verdiği cevap hala kulaklarımızda ‘Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz.’ Biz de bunun derdindeyiz.
Uluslararası pazarlarda rekabet edebilir markaların oluşturulması, Türkiye’nin ekonomik büyümesine katkı sağlayan en önemli adımlardan biri olarak değerlendiriliyor. Türkiye, özellikle yüksek teknoloji ürünleri alanında marka değerini artırma hedefiyle AR-GE ve inovasyona yönelik teşvikleri artırıyor. OECD verilerine göre, Türkiye’nin yüksek teknoloji ürünlerinin ihracatındaki payı %3 seviyesinde; bu oran gelişmiş ekonomilerde %15 ve üzerinde seyrederken, Türkiye’nin hedefi bu oranı kademeli olarak artırarak dünya ticaretinde daha fazla katma değer sağlamaktır.
Türkiye’nin markalarından beklenen, elde ettikleri geliri ülkemiz sınırları içinde harcayarak ekonomiye katkıda bulunmalarıdır. Aynı zamanda, markalarımızın ürettikleri ürünleri ihracat yoluyla dünyaya ulaştırması, ülkemize döviz kazandırır ve ekonomiye güç katar. Ekonomik kalkınmanın, toplumsal dönüşümü de beraberinde getireceği önemli bir gerçektir. Gelişmiş ülkelerdeki düşük suç oranları, medeni yaşam standartları ve toplumsal istikrar, ekonomik refahla doğru orantılıdır.
Ürettiğimiz her ürünün ihracat yoluyla pazarlanması neticesinde elde edilen gelirin, ürünün kilogramına bölünmesiyle oluşan değer önemlidir. İhracat mallarının satışından elde edilen gelir, ürünlerin niteliğiyle doğrudan ilişkilidir. Örneğin, bir yıl boyunca ihracat için çalışan bir demir-çelik fabrikasının binlerce ton üründen elde edeceği gelir, bir cep telefonu markasının sadece birkaç tır dolusu ürünle yapacağı ihracattan elde edeceği gelirden az olabilir. Türkiye, ürettiklerini yüksek değerli kılmakta güçlük çeken bir ülke olarak öne çıkıyor.
İhracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payı bugün %3 seviyesinde. Bu oranın gelişmiş ülkelerdeki gibi %15’e çıkması durumunda, dünya ticaretinden yüksek gelir elde eden bir ülke haline gelebiliriz. Ülkemizin ekonomik durumu hakkında fikir sahibi olabilmek için bu dağılımı yıllar bazında değerlendirmek de önemli. İstatistiksel veriler, ülkemizin ekonomik yol haritasını daha net çizmeye yardımcı olur.
Amacım sizi fazla sayısal veriyle sıkmak değil; ancak konuyu daha anlaşılır hale getirmek için istatistiksel bir perspektif sunmak gerektiğini düşünüyorum. Günümüzde, ülkelerin veya şirketlerin milyar dolar bazında yıllık gelirlerini gösteren istatistikler, uzun uzun anlatmak istediğimiz noktaları net bir şekilde özetleyebilir. Gelin birlikte inceleyelim:
Örneğin, 2021 verilerine dayanan bir listeye göz atarsak, ilk 9 sırayı dünyanın büyük ekonomik güçleri olan ülkeler alıyor. ABD’nin başını çektiği bu liste, büyük ekonomilere sahip diğer ülkelerle devam ediyor. Ancak 10. sırada araya bir şirket giriyor: Walmart. Küresel bir marketler zinciri olan Walmart, ekonomik büyüklük açısından, listeye İspanya gibi ülkelerin bile önünde girecek kadar büyük. Bu durum, Walmart’ın bir şirket olmasına rağmen neredeyse devlet gibi bir ekonomik güç taşıdığını gösteriyor.
Listede ülkeler ve şirketler karışık halde sıralanırken, devletler arasında 2021 verilerine göre dünyanın 20. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin, bu listede 41. sırada yer aldığı görülüyor. Bu sıralama, ülkemizin ekonomik büyüklüğünün birçok büyük şirketten daha düşük olduğunu gösteriyor.
Durumu ters açıdan okursak, Türkiye’nin 85 milyon nüfusuyla bir yıl boyunca üreterek elde ettiği gelir olan yaklaşık 220 milyar dolar, kendisinden daha fazla kazanan 15 uluslararası şirketin gerisinde kalıyor. Bu durum, ulusal ekonomimizin büyük küresel şirketlerin kazançları karşısında nasıl konumlandığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Shell ve Apple gibi dev şirketlerin toplam cirosunun, dünya üzerindeki 180 yoksul ülkenin bütçesinden daha büyük olması oldukça dikkat çekici bir durumdur. Günümüzde şirketlerin, bir ülkenin vatandaşlarının toplam gelirinden daha fazla kazanç sağlayabilmesi, küresel ekonomide geldiğimiz noktayı gözler önüne seriyor. Peki, bu şirketler elde ettikleri devasa kazançları nasıl kullanıyorlar?
Genellikle kendi ülkelerinde ve dünya genelinde yatırımlar yaparak bu gelirleri yöneten küresel şirketler, birçok alt marka ile faaliyet göstererek küresel ekonomiyi yönlendiren aktörler haline geliyorlar. Bu markalar, ülkelerini dünya genelinde adeta bir elçi gibi temsil eden ve ülkelerine ekonomik güç kazandıran yapı taşları olarak karşımıza çıkıyor.
Bir an için hayal edelim: Türkiye’nin dünya çapında tanınan bir drone markası olsun. Dijital çağın yeniliklerine ayak uyduran, tamamen yerli üretim olan bir uçan araç geliştirmiş olsun ve bu araç tüm dünyada geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşarak “Türk malı” kimliğiyle pazarda yerini almış olsun. Doğa dostu elektrikli motoruyla, yapay zekâ teknolojileriyle donatılmış bu aracın tüm mühendislik ekibi de Türk olsun. Gökyüzünde süzülen bu Türk marka aracı gören Japon, Amerikalı, İngiliz veya Arap insanlar hem bu teknolojiyi hem de arkasındaki ülkeyi takdirle izlesin. Bu, ülkemiz adına gurur verici bir temsil olmaz mı?
Bugün hayal gibi görünen bu senaryo, aslında ileride gerçeğe dönüşebilir. Ülke ekonomisini canlandıran ve milli gelire katkı sağlayan her marka, ülkenin diğer ekonomik dinamiklerine de katkı sağlar. Marka değeri yüksek şirketler, ülkenin refah seviyesini artırır, dolaylı olarak toplumun mutluluğunu yükseltir ve daha güçlü bir ekonomik yapının temelini atar.
Günlük hayatımıza dokunan, ihtiyaçlarımızı karşılayan bu markalar, aynı zamanda ülkemizin ekonomik gelişimine katkıda bulunarak milli bir gurur kaynağı haline gelirler. Marka değerleriyle hafızalarımıza kazınan ve ekonomik olarak büyümemize destek olan şirketler, ülkemizin refah seviyesini artırarak hem bugünü hem de geleceği şekillendirir.
Kore Gerçeği ve Marka Değeri
1950’de başlayan ve birkaç yıl süren iç savaşın ardından Güney Kore, dünyanın en fakir ülkelerinden biriydi. 1960’lı yılların başında, Güney Kore’nin kişi başına düşen geliri sadece 80 dolardı ve bu düşük gelir seviyesiyle, fakir ülkeler arasında yer alıyordu. Aynı dönemde, Afrika ülkesi Gana’nın kişi başına geliri 180 dolarken, Türkiye’nin ise yaklaşık 380 dolar civarındaydı.
Yani, 50 yıl önce ortalama bir Koreli, bir Gana vatandaşının yıllık gelirinin yarısını, bir Türk vatandaşının ise dörtte birinden daha azını kazanabiliyordu. Peki, nasıl oldu da kırk yıl önce tungsten, balık ve peruk gibi kısıtlı ürünler ihraç eden bir ülke, bugün ileri teknoloji ve sanayinin öncüsü haline geldi? Günümüzde, Güney Kore dev markalarıyla dünya ekonomisinde söz sahibi olan bir ülke konumuna nasıl ulaştı?
Güney Kore’nin bu dönüşümünün altında yatan başlıca etkenler şunlardır:
- Üretim ekonomisine geçiş yaparak sanayisini güçlendirmesi,
- Yerli ve milli ürünlerin toplum tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi,
- Markalaşmaya önem vererek kalkınmasını bu yönde teşvik etmesi.
Bugün Güney Kore, son teknoloji televizyonlar, otomobiller ve cep telefonları ihraç eden; vatandaşlarının yaşam kalitesini artırmış, bebek ölüm oranını azaltmış, ortalama yaşam süresini uzatmış ve toplumsal gelişimi sağlamış bir ülke olarak dikkat çekmektedir. Geçmişte korsan ürünlerin yaygın olduğu bir ülkeyken, günümüzde inovasyona açık, markalarıyla küresel pazarda rekabet edebilen, teknolojiye yön veren bir marka zengini konumundadır.
Türkiye Gerçeği
19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, vizyoner liderliğiyle milletin birliğini sağlayarak emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesini başlatmış ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak ulusal bir dirilişe öncülük etmiştir. Kurulan genç Cumhuriyet, Devletçilik ilkesi doğrultusunda üretim ekonomisini temel alarak kalkınmayı hedeflemiş, aynı zamanda özel sektörü de destekleyerek birçok fabrika kurmuş ve Anadolu’nun her köşesini yeniden inşa etme gayretiyle çalışmıştır.
Bu büyük insan, hayatı boyunca Türk milletine hizmet ederek iz bırakan başarılarla dolu bir miras bırakmış, ebediyete intikal etse de bizlere örnek olmaya devam etmiştir. 29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet ile Türkiye, o dönemde dünyanın büyük devletleri arasında yer almış, Atatürk’ün başlattığı “Muasır medeniyetler seviyesine ulaşma” hedefi doğrultusunda günümüzde dünyanın 17. büyük ekonomisi olarak varlığını sürdürmektedir.
Ancak Türkiye’nin ekonomik alanda daha da güçlenebilmesi için yeni markalara ihtiyaç duyulmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, kuruluşunun 101. yılında güçlü markaları ve gelişen ekonomisi ile devletler liginde daha üst sıralarda yer almasını umuyorum.
Bu hedef doğrultusunda çalışarak, Türkiye’nin dünyada adından söz ettiren markalar yaratması ve ekonomik gücünü artırması en büyük temennimdir.
Toplumsal kalkınmanın sürdürülebilirliği ve vatandaşların refahı, ekonomik kalkınmayla doğrudan bağlantılıdır. Güney Kore örneğinde gördüğümüz gibi, markaların ulusal kalkınmadaki rolü çok büyüktür. Üretim ekonomisinin güçlenmesi için devletin sağlayacağı araştırma-geliştirme destekleri, markaların küresel ölçekte rekabet edebilir hale gelmesini sağlayacak ve ülke ekonomisinin itici gücü olacaktır.
Güçlü bir ekonomi, vatandaşlarının huzur ve güven içinde yaşayabileceği, eğitimin en ileri teknolojilerle desteklendiği, çağdaş ve müreffeh bir toplumun temelini atar. Ekonomik kalkınma sayesinde daha güvenli sokaklar, nitelikli eğitim imkanları ve toplumsal refah artarken, ülkemiz de medeniyet ailesinin güçlü ve onurlu bir üyesi olarak yükselir.
Sağlıcakla, hoşça kalın…
Kaynakça
- 1. Dünya Bankası. (2024). “Turkey Overview.” [Dünya Bankası Türkiye Raporu] (https://www.worldbank.org/en/country/turkey/overview).
- 2. IMF. (2024). “Turkey: Selected Issues.” [IMF Türkiye Raporu](https://www.imf.org/en/Countries/TUR).
- 3. Brand Finance. (2023). “Global 500 2023: The World’s Most Valuable Brands.” [Brand Finance Global 500](https://brandfinance.com/press-releases/global-500-2023).
- 4. Deloitte. (2023). “Global Powers of Retailing 2023.” [Deloitte Retail Raporu](https://www2.deloitte.com/global/en/pages/consumer-business/articles/global-powers-of-retailing.html).
- 5. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK). (2024). “External Trade Statistics.” [TÜİK Dış Ticaret İstatistikleri](https://www.tuik.gov.tr).
- 6. OECD. (2024). “OECD Economic Surveys: Turkey 2024.” [OECD Türkiye Raporu](https://www.oecd.org/economy/surveys/turkey-2024-OECD-economic-survey-overview.pdf).
- 7. Fortune. (2023). “Global 500 2023: The World’s Largest Corporations.” [Fortune Global 500](https://fortune.com/global500/2023/).
- 8. Forbes. (2024). “The World’s Most Valuable Brands 2024.” [Forbes Değerli Markalar Listesi](https://www.forbes.com/the-worlds-most-valuable-brands/).