Hayata farklı anlamlar yükleyerek bak.
Sesini beğenmeyen bir bülbül veya renklerini beğenmeyen bir tavus kuşu olsan mesela nasıl bilebilirdin güzelliklerin sende toplandığını,
hep aynı gözlükle baksan dünyaya…
Bakış açını değiştir.
Başkasının, kendinin, kuşun, kelebeğin, karıncanın veya bir devin penceresinden de bak.
Mesela bir kuşmuşsun da gelip dalına konmuşsun gibi bir eriğin.
Ya da küçücük bir balıkmışsın da sürünü kaybetmişsin gibi bir okyanusta.
Veyahut gölgelerin heyulasında kendini dev zanneden bir karıncaymışsın gibi…
Hep farklı yönlerini düşün olanın bitenin.
Olanda hayır olduğunu bilerek, evrendeki her şeyin kaosun bir raksı olduğunu hissederek yaşa An’ı…
Yarını düşünürken bugünü kaçırma.
Bugünü yaşarken dünü hatırlama.
Takılma yani ne geçmişe ne geleceğe.
Ne geçmişe asılı kal ne geleceğe takılı.
Bakmak her zaman görmek arzusudur, fakat her zaman görmek değildir.
Olan biteni izle ve görmeye çalış.
Gör ve anlamaya çalış.
Anla ve tefekkür et.
Tefekkür et ve idrak et.
İdrak etmek yani farkında olmak önemlidir.
Evren için; geçici, küçük ve önemsiziz.
Mal, mülk, makam, mevki, sağlık, hepsi geçicidir.
Evrende ne kadar küçük bir yer kapladığını düşünürsen evren için ne kadar önemsiz olduğunu da anlarsın.
Evrenin yaşı olan sekiz milyar yıl içinde yaşayacağın kısacık hayatının, evrenin yaşına oranla çok önemsiz olduğunu bil.
Vücudunda senden önce yaşamış yaklaşık bir milyon canlının atomuyla beraber bir geri dönüşüm olarak dünyaya gelip, bir geri dönüşüm olarak öldüğünde abarttığın hayatının gereksiz yüklerini idrak edeceksin.
Ruhunda taşıdığın ilahi sırrı, bir an bile olsa unutma.
Hayat bazen trajedi, bazen komedidir.
Trajedi ile komedinin girift bilmecesini çözemeyeceğine göre, hayatını sorgulamaktan vazgeçip içinde bulunduğun an’a sımsıkı sarılarak bir lahzasını bile kaçırma.
Bilinçli ve farkında ol ki bakış açın net,
hislerin doğru,
enerjin pozitif olsun.
Hayat insanın kendisini anlamasına demiyorum, anlamaya çalışmasına bile yetmeyecek kadar kısa.
O halde doğru yerden bak,
sevginin gücüne inanarak yaşa,
olaylara iyimser yaklaş,
unutma hayat sen ona ne verirsen onu yaşatır sana.
Tersine sorular ¿
Hayat, sürekli takip edilen bir yoldur, peki insan bu yoldaki yolcu değil midir¿
Bu yolda “tamamen” dünü düşünüp “tamamen” yarın için çalışırsa bugünü yaşamış sayılır mı ¿
Ya bugün… Bugünün değeri, insanın en geç keşfettiği şeylerden biri olan “şimdiki zaman” azaldıkça mı bilinir ¿
Zaman… İçinde bulunan an’ın değerlendirileceği bir varoluş boyutu mudur yoksa tüketilmesi, bitirilmesi gereken bir kavram mıdır ¿
Peki bakmak ve görmek… Görmeden bakmanın mümkün olmadığı gibi bakmadan görmek mümkün müdür¿
“Anı yaşa, kör yarının gözleri” derken içinde bulunduğumuz an’ı ne kadar görüyoruz ¿
Ya siz ¿
Bunları okurken “şimdi ve burada” mısınız ¿
Belleğinizden neler geçiyor ¿
Varlığınızla eylemleriniz aynı yerde mi ¿
Asıl mesele;
Göğünü yükseltirsen, göğsünü genişletirsin.
Sesini temkinli kullanan, sözünün de değerini bilir.
Renginin değerini bilen ne griyi kıskanır ne de siyahı.
Hayata farklı anlamlar yükleyerek bakarsan;
gerçek seni,
gerçek hayatını,
gerçek hislerini,
gerçek renklerini idrak edip, farkında olmaya çalışırsın.
Bunu da bilinçli bir şekilde yaparsan anlarsın ki kocaman evrende bir karınca yerine göre dev gibidir, yerine göre cüce.
Yerine göre evrenin ta kendisi…
Sağlıcakla,
Hoşça kalın.