Hayatı algılamak

İlkokulda öğrendik hepimiz…
Beş duyu organımız var, öyle dedi öğretmenimiz.
Görüyor, kokluyor, dokunuyor, işitiyor ve tadıyoruz.
Duyularımız var bizim, insani özelliklerimiz var.
Duyularımız sayesindedir ki, dünya üzerinde diğer canlılardan da ayrılıyoruz.

İnsanlar duyularının yanında; akıl, vicdan, ahlak ve inanç yapıları sayesinde yaşlı dünyamızın en kadim misafirleridir. Duyuların ötesinde insanı insan yapan düşünceleri, duyguları ve davranışlarıdır. Sizce de öyle değil mi?


Mitolojik kıssa

Bir gün, eski Yunan’ın bilge ruhlarından birinin, Eros’un, insanların hayatına dokunmak için yola çıktığı söylendi. Eros, her bir insana özgü renklerin bulunduğu bir palet taşıyordu. Bu renkler, bireylerin duyularıyla hayatı algılama şekillerini yansıtıyordu. Eros, bu renkleri dağıtarak, her bir insana onların hayatlarını nasıl renklendirebileceklerini öğretecekti. Göz açıp kapayıncaya kadar geçirdiğimiz hayatımızın, bu AN’a kadarki kısmını yaşadık; peki, geride ne bıraktık?

Eros’un her bir renkten bir damla bıraktığı insan, o damlanın anlamını ve derinliğini keşfederek, kendi hayatının renk paletini oluşturuyordu. Geri kalan hayatımızda gelecek planımızı nasıl yaparsak daha mutlu bir yaşam süreriz? Daha anlamlı ve mutlu bir yaşam için hayatın renklerini konuşmalıyız diye düşünüyorum. En azından duyu organlarımızın algıladıkları kadarını…

Günlük hayatımızda, hayatımıza renk kattığını düşündüğümüz birçok olgu var elbet. Hayatımızı renklendiren bu olgular nedir derseniz, birkaç sıradan cümle ile tanımlanamayacak kadar geniş bir husustur derim.


Hayatımıza renk katmanın yollarını ise şöyle açıklayabilirim; 

  • Güne başlarken güzel bir gün geçireceğinizi düşünerek güne başlayın. Hayatta sahip olduğunuz her ne varsa size kattıklarını düşünerek motivasyonunuzu yükseltin.
  • AN’ı yakalayın. Daha önceki yazılarımda da çokça üzerinde durduğum bir husustur. Hayat bizi hiçbir AN’ı kaçıracak kadar zenginlikle karşılamayabilir. Her AN’ımızın yenisini yaşayacak kadar şanslı olamayabiliriz. Hayatı yavaş yaşayın, her AN’ı tadına vararak yaşayın. 
  • Bilinçli bir şekilde farkında olarak yaşamalıyız tüm duygularımızı. Ağlanacak bir durumda ağlayın fakat güleceğiniz bir durumda da katıla katıla gülün. 
  • Kimseye kin beslemeyin. Kin beslemek en çok sizi üzecek bir durumdur. Negatif enerji dönüp dolaşıp sizi bulacak ve hayatınızı olumsuz yönde etkileyecektir. Affedebilen insan asil bir davranış sergiler. Geçmişte yaşanılan olayları unutun ve o olumsuzlukların sebebi olan herkesi de hayatınızdan çıkarın. 
  • Müşfik olun. Hayvanlara, insanlara ve bitkilere şefkat duygunuzu hiçbir zaman eksik etmeyin. Şefkatli insanlar yüce ruhlu varlıklardır. Şefkatin yanında merhamet duygusu da çok mühimdir. Yaşlılarla zaman geçirin, insanlara yardım edebileceğiniz sosyal yapılarda bulunun. Komşu hakkını gözetin, değerlerimize sahip çıkın. 
  • Stresi azaltmanın yollarını arayın. Sizi strese sokan bütün konulardan uzaklaşmaya çalışın. Eğlenmek için kendinize zaman ayırın. Eğlence hayatın renkleri arasında çok önemlidir. 
  • Spor yapın ve sağlıklı beslenin. Sağlam bir vücut yapısı sayesinde düşünce yapınız da daha sağlıklı olacaktır. 
  • Sizi mutlu eden aktiviteleri yeniden yapın. Daha önce izlediğiniz filmler eğer sizi mutlu etti ise yeniden izleyin. Daha önce gittiğiniz bir yer size huzur verdi ise yeniden gidin. Sevdiğiniz müzikleri yeniden dinleyin. 
  • Düşündüklerinizi paylaşın. Bu bir günlük olabilir, not defteri olabilir. İçinizdeki tüm düşüncelerin o saklandıkları yerden çıkması için etkin bir yöntem olarak sizi rahatlatacaktır. 
  • Aralıklarla giyim tarzınızı değiştirin. Yeni kıyafetler almaya çalışın ve bazen kendinizi alışveriş yaparak ödüllendirin. Bir gömlek dahi alsanız bu sizi mutlu edecektir. 
  • Daha önce gitmediğiniz yolları kullanın. Alışkanlıklarınızı değiştirin. Bilmediğiniz sokaklarda yürüyün. Bisiklet sürün ve ıslık çalın. Islık çalmak bedeninizle müziğin ritmini eşitleyen sihirli bir rahatlama yöntemidir. 
  • Sağlıklı bir bünye ve renkli bir hayat için düzenli bir uyku da şart. Erken yatıp erken kalkın. İnsanların en üretken oldukları zamanlar genellikle sabahın erken saatleridir. Bunu etkili ve verimli kullanın. Zamanın telafisi yok unutmayın. 
  • Zamanı planlı yaşayın. Bir hafta içinde ziyarete gidilecek dostlar listesi, bir ay içinde okunacak kitaplar listesi, gezilecek yerler vb. gibi motive edici planlar yapın.
    Sizi heyecanlandıran aktivitelerin içinde bulunun. Doğa sporlarını da ihmal etmeyin. 
  • Müzik dinlemeyi, kendi çapınızda resim yapmayı, güzel sanatların diğer alanları ile meşgul olmayı önemseyin. Güzel sanatlar hayatın gerçek renklerindendir. Resim yapan, müzik yapan veya dinleyen biri nasıl olur da hayattan tat alamaz? 
  • Hayatımın rengi bu diyebileceğiniz ne varsa bu listenin altına ekleyin😉

    Yukarıdaki liste kadar daha yazsak, belki bazılarınız için kâfi gelmeyecek ve hayatı tüm renkleriyle yaşayanlar için eksik kalacaktır listemiz… 

Bazıları için ise, birkaç satırdaki hususlar bile kâfi gelecek ve hatta zorlanacaktır kişi. İnsan olarak doğumdan itibaren gelişmeye ve değişmeye başlayan yapımızda genetik kodlarımız bize yatkın olduğumuz alanlarda yardımcı olsa da kendimizi geliştirerek birçok diğer alanda da hayatın renkleri ile yaşamımızı süsleyebiliriz. Doğuştan resim kabiliyeti olan birinin resimle ilgili kabiliyetini geliştirmesi ama bunun yanında diğer alanlarda da hayatını renklendirmesi beklenir. Hayatını bütün renkleriyle, yaşam heyecanını yitirmeden, doyasıya yaşayanlar yok mudur?

Nâzım Hikmet de zorlu, sıkıntılı dönemlerinde bile dolu dolu ve renkli bir yaşamın güzelliğinden söz etmiştir. 1947’de yazdığı “Yaşamaya Dair” şiirinde; “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.” Der ve tarif eder kendince, yaşamaya dair her şeyi…


Renklerin dili

Peki, bir renk olsanız, hayatın renklerinden hangisi olmak isterdiniz?

Beyazın temizlik ve saflık, mavinin dürüstlük, turkuazın dikkat çekicilik, yeşilin denge ve uyum, sarının akıl ve zekâ, grinin uzlaştırıcı ve bunaltıcı, turuncunun heyecan demek olduğu renklerin dili sözlüğünde içlerinden hangisi ya da hangileri olmak daha cazip acaba? 

Gerçek anlamıyla renklerin hissettirdiklerini hayatının tam orta yerinde yaşayan bizler, arkadaşlarımız, komşularımız, akrabalarımız vardır elbet.

Örneğin;

Gri ile siyah renk gibi yaşamayı seçen bir komşunuz olsa mesela, güler yüzle selam verir miydi ki size? 

Ya da mavi ile mor renk gibi yaşamayı seçen kişi, bir akrabanız olsa onu özlemez miydiniz? 

Diyelim ki öğretmeniniz turkuazı seçti kendine, bir de yeşili…

İşte bütün mesele tam da burada. 

Hayatımızı renklerle eşleştirerek anlattığım bu söz oyunu aslında bir gerçeği yansıtıyor.

Bazılarımız griyi seçerek, grinin o bazen uzlaştırıcı da olsa genelde bunaltıcı etkisini psikolojimizde yansıtmaz mıyız?

Bazılarımız kırmızıyı seçerek, enerjik ve canlandırıcı etkisiyle etrafımızdakileri canlandırmaz mıyız? 
Bazılarımız sarıyı seçerek entelektüel birikimimizi bir sarı ışık süzmesi gibi saçmaz mıyız? Akıl ve zekanın rengi olan sarının dikkat çekmesi gibi, toplumda tüm gözleri üzerimize toplamaz mıyız? 

Grinin uzlaştırıcı ve bunaltıcı tarafı, kırmızının enerjik ve canlandırıcı tarafı, sarının akıl / zekanın rengi olması gerçeğinden yola çıkarak yazdığım yukarıdaki satırlar aslında karakterlerimizi de yansıtan renklerin varlığını ortaya koyuyor. 
Renklerin dili olsa da konuşsa derler ya hep. İşte renklerin diliyle karakterleri eşleştirerek yukarıdaki tasviri onun için yaptım. Bol sorulu da olsa umuyorum maksat hasıl olmuştur diye düşünüyorum. 
Her bir rengin insan tabiatında etkisinin olduğu kesin bir olgudur. Bu etkiler iyi ya da kötü yönde olur. 
İnsan psikolojisi o kadar karmaşıktır ki, bence psikolojimizi etkileyen bir çok şey arasında renkler, çok önemli bir yer tutmaktadır. 

Günümüzde binaların iç mekan ve dış mekanlarının renk seçimleri, alışveriş tercihlerimizdeki renkler, ambalaj paketlerindeki renk oyunları dahi renklerin psikolojimiz üzerindeki etkisini kanıtlar niteliktedir. 
Hayatımızı tüm renkleriyle dolu dolu yaşamalı ve AN biriktirmeliyiz.
İşte bu çeşitliliğin, her alandaki farklı renklerin insan ruhunda da bir şekilde yansıma bulmuş halinin adı müziktir. 

Renkli insanların ancak renkli dünyaları vardır. Hayatlarını doğru bir şekilde algılayıp şekillendiren insanlar daha etkin ve verimli olurlar. 


Tersine Sorular¿

1. Hayatınızda sizi mutlu eden anları unutmayı seçseydiniz, geriye ne kalırdı¿

2. Duygularınızı ifade etmemek, içsel huzurunuzu nasıl etkilerdi¿

3. Yaşamın zorluklarıyla yüzleşmek yerine onlardan kaçmayı tercih etseydiniz, ne tür bir insan olurdunuz¿

4. Her şeyin bir sonu olduğunu bilerek, neden yine de sonsuz mutluluk peşinde koşarsınız¿

5. Geçmişteki hatalarınıza odaklanarak geleceğinizi karartmayı seçseydiniz, hangi fırsatları kaçırırdınız¿


Müziğin dili

Hayatın renklerinden biri de hiç şüphesiz müziktir. Müzik konusunu hayatın rengi olarak biraz irdeleyelim. Ne dersiniz?

Müziğin Hayatımızdaki Rolü ve Önemi“ Musiki, insanı Allah’a en ziyade yaklaştıran bir unsurdur ve bu anlamda bütün felsefelerden üstündür.” diyen Beethoven, bu cümlesinde musikinin kaynağını ve maksadını açıklamıştır. Müziğin hayatımızdaki rolü ve önemini İmam-ı Gazali’nin ifadesiyle anlamaya çalışalım; “Udun ve evtârının, baharın ve ezhârının tesir eylemediği bir kişinin mizacı o kadar bozuktur ki bunun ilacı yoktur” diyen Gazali baharın ve çiçeklerin güzelliklerini yani bir anlamıyla renklerini göremeyen kişiler ile müziğe hayatında yer vermeyen kişilerin ruhunda eksiklikler olduğunu ifade etmiştir. 

Aslında başlıkla ilgili tüm anlatılmak istenilen yukarıda Gazali tarafından özetlenmiştir. Hayatımızda müziğe ve diğer çeşitli renklere yer verdiğimiz durumda mizacımız yani psikolojimiz olması gereken gibi seyredecektir. 

Müziğin doğrudan ruha hitap ettiği fikriyle hareket eden Goethe, ruhun da kendisini en doğru ve en güzel şekliyle ancak müzikle ifade edebileceği sonucuna varır. 

Kınalızade Ali Efendi de, “Güzel nağme ve seslerin tesir etmediği kişi, daire-i insaniyyetten hariçtir. Belki daire-i hayvaniyyetten de alçak ve insan-ı kâmil katında cemad-ı mutlaktır” demektedir. 

Konfüçyüs ise, “fazilet, insan yaratılışının temelidir; musiki ise faziletin süsüdür” der.

Orta Asya’da Türk topluluklarında müzik şamanlar tarafından kopuz veya saz kullanılarak güç verme, şifa sağlama, birlik ve beraberlik duygularını geliştirme, orduya moral verme gibi amaçlarla kullanılmıştır. 

Müzikle tedavi, birçok milletlerin şifa sağlama yöntemlerinden birisi olmuştur. Türklerde de sıkça kullanılan bu yöntem sayesinde müziğin iyileştirici özelliği ortaya çıkarılmıştır. 

Bilhassa İbn Sina, “Şarkı söylemek, sağlığı koruyan en iyi egzersizdir” diyerek müzikle tedavi konusundaki genel kanaatini ortaya koymuştur. 

Diğer yandan mutasavvıfların, “müziğin marifet sahipleri için ruhun gıdası olduğu ve kişinin olgunlaşmasına katkısı bulunduğu” şeklindeki kanaatleriyle birlikte müzikle tedavi İslam dünyasında daha da güç kazanmıştır. 

”Müzik ruhun gıdasıdır” sözünü bilmeyenimiz neredeyse yoktur. Birbiri ardına sıralanmış ahenkli notaların değişik aletlerle ses olarak, insan tarafından işitilmesi/hissedilmesi sayesinde müzik ruhumuza tesir eder. 

Bir grup kimyager ve fizikçi tarafından yapılan bir deneyde;

Değişik müzik türlerinin donmak üzere olan su üzerine dinletilmesiyle görülmüştür ki pop, jazz vb. gibi müzik türleri dinletilen su donarken kristalleri karmaşık bir şekil almıştır. 
Klasik müzik dinletilen su ise donarken buz kristalleri çok düzgün ve eşsiz bir görüntü sergilemiştir. 

Sadece canlılar değil cansızlar üzerine de müziğin etkilerinin bulunduğu söylenebilir. Doğanın da müziği vardır. Dingin ve huzurlu bir anda yaşlı dünyamızı dinlediğinizde çeşitli doğal seslerin bir ahenkle, doğanın müziğini oluşturduğunu duyar ve hissederiz. 

Dalga sesleri, kuş sesleri, yağmur ve rüzgâr sesleri gibi birçok ses doğanın bu huzurunun bir parçasıdır. 

Müzikle tedavi

Türk Müziği makamlarının da insan ruhu üzerinde büyük etkisi vardır. Bu konuda Farabi şöyle bir sınıflandırma yapmıştır.

Rast makamı: İnsana neşe-huzur verir.
Rehavi makamı: İnsana sonsuzluk fikri verir.
Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
Büzürk makamı: İnsana korku verir.
Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
Saba makamı:İnsana cesaret,kuvvet verir.
Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.
Hicaz makamı:İnsana alçakgönüllülük verir.


Sonuç olarak, hayatı algılamak ve onu renklendirmek, bireysel bir yolculuktur. Her birimizin duyularıyla, düşünceleriyle ve deneyimleriyle şekillenen bu yolculukta, her anı değerlendirerek, geçmişimizden öğrenerek ve geleceğe umutla bakarak daha anlamlı bir yaşam sürdürebiliriz. Eros’un bize bıraktığı renk damlalarını keşfederek, içsel zenginliğimizi artırabilir ve yaşamın sunduğu her anın kıymetini bilerek, daha dolu dolu bir hayat yaşayabiliriz. Hayatın renklerini cesurca kucaklayalım; çünkü bu renkler, sadece varlığımızı değil, ruhumuzu da besleyen unsurlardır. İnsanın da renklisi makbuldür azizim.
Biz de insanın renklisini severiz.

Sağlıcakla, hoşça kalın…

One thought on “İnsanın Renklisi”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir